Çatalca Mutlu Son Hizmeti Ebru

Çatalca Mutlu Son

Çatalca Mutlu Son Rahat rahat konuşabileceğini, söylemek istediklerini

söyleyebileceğini anladı ansızın. Elini sarı saçlarının

arasından geçirdi, mevzuşmaya başladı:

“bizler, bir adadayız. Dağın tepesine çıktık, her bir yanda su

gördük. Ev görmedik, baca dumanı görmedik, ayak izi

görmedik, tekne görmedik, insan görmedik. Issız bir

adadayız; bizlerden başka kimsecikler yok burada.”

Jack, Ralph’ın sözünü kesti:

“ama gene de bir ordu gerek. Avlanmak için bir ordu.

Domuzları avlamak için.”

“Evet, domuzlar var bu adada.”

Çocukların üçü de, sürüngen bitkiler içinde çırpınan o

pembe canlı yaratığın varlığını anlatmak istediler.

“gördük…”

“Ciyak ciyak bağırıyordu…”

“Kurtulup kaçtı…”

“Ben onu öldüremeden… Ama bir dahaki sefere…”

Jack, bıçağını bir ağaç gövdesine sapladı, meydan

okurcasına baktı çevresine.

Toplantı gene düzene kavuştu.

Ralph,

“Görüyorsunuz ki, bize et bulacak avcılar gerek”

dedi. “Bir şey daha var.”

Denizkabuğunu kucağından aldı, güneşin yaraladığı yüzlere

baktı.

“Burada büyükler yok. Kendi kendimize bakmak

zorundayız.”

Çatalca Mutlu Son

Toplantıdakilerden bir uğultu yükseldi, sonrasında hepimiz yinesustu.

“Bir şey daha var. Hepimiz bir ağızdan konuşmamalı. Okulda

olduğu gibi el kaldırmalıyız.”

Denizkabuğunu yüzünün hizasına kaldırdı; kıvrımlı kısmın

üstünden baktı:

“mevzuşmak isteyene vereceğim bu büyük

şeytanminaresini.”

“Şeytanminaresi derler bu tür denizkabuğuna. Benden sonra

mevzuşmak isteyene vereceğim bunu. Konuşurken elinde

tutabilir.”

“ama…”

“Bak dinle…”

“Ve hiç kimse mevzuşanın sözünü kesemeyecek benden

başka.”

Jack ayağa fırladı:

“Kurallarımız olacak” diye bağlarırdı heyecanla. “Bir stokkural! Eğer kurallara boş veren çıkarsa…”

“Yaşaaa!”

“Hurraaa!”

“Hey be!”

“I – huuu!”

Ralph, denizkabuğunun kucağından alındığının farkına

vardı. Domuzcuk, fildişimsi kocaman şeytanminaresini

kucaklayarak ayağa kalkmıştı. Bağırıp çağırmalar kesildi.

Ayakta kalan Jack, kararsız, Ralph’a baktı. Ralph gülümsedi;

eliyle ağaç kütüğünü göstererek, Jack’ı yanına çağırdı. Jack

oturdu. Domuzcuk gözlüğünü çıkardı; camları gömleğiyle

silerken, gözlerini kırpıştıra kırpıştıra baktı toplantıdakilere:

“Ralph’ın hitabını engelliyorsunuz. Bırakmıyorsunuz

söylesin en önemli şeyi.”

Herkesi etkilercesine durakladı.

“Kim biliyor burada olduğumuzu, ha?”

“Havaalanında biliyorlardı.”

“O boru şeklinde şeyle seslenen adam…”

“Benim babam…”

Domuzcuk gözlüğünü taktı.

“Hiç kimsecikler bilmiyor burada olduğumuzu” dedi.

Domuzcuk’un yüzü daha da solgundu şimdi; soluk soluğaydı.

“Nereye gideceğimizi belki biliyorlar, belki de bilmiyorlardı.

Fakat nerede olduğumuzu bilmiyorlar; çünkü bizler gideceğimiz

yere varamadık.”